Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi6
Bugün Toplam455
Toplam Ziyaret779769
Takvim
Saat
KÜNYE
MUT'TAN HABER GAZETESİ
Kurucusu: Sıtkı SOYLU
İmtiyaz Sahibi: Ali Yaver SOYLU
Yazı İşleri Müdürü: Halil SÖYLEMEZ
Tel: 0324 774 13 69 
www.muttanhaber.net
e-mail:
aliyaversoylu@hotmail.com
U
ETS : 15016-10186-48762
Osman KARA
osmankara.48@gmail.com
İNSAN BİLİMİ VE SALDIRGANLIK
16/11/2022
Yatıyoruz şiddet ve saldırganlık, kalkıyoruz şiddet ve saldırganlık… Yaşamın tüm alanlarını sarmış durumda şiddet ve saldırganlık. Şiddetin ve saldırganlığın nörofizyolojik temellerinin araştırılmasıyla; şiddet ve saldırganlık, hayvansal bir davranış olarak kabul edilmiştir. Irabilimin (etnoloji) katkılarının saptanmasıyla, Homo Sapiens'in ve onun yeteneklerinin tarih öncesi; antropoloji açısından da irdelenmesini gündeme getirmiştir.
İnsan bilimi de denilen Antropoloji; geçmiş ve günümüz topluluklarında yaşayan insanların çeşitli yönlerini inceleyen bilim dalıdır. İnsanın kültürel ve fiziki yapısını araştıran antropoloji veya insan bilimi, insanlık tarihinin en eski dönemlerinin aydınlatılmasına yardımcı olur. 
Özetle; insanı, bizi, yani kendimizi inceleyen bilim dalıdır. Peki, burada antropolojiyi, konusu insan olan biyoloji, psikoloji, sosyoloji, iktisat ve diğerleri gibi bilimlerden nasıl ayırt edeceğiz. Uzatmadan; Antropoloji insanı kültürel, toplumsal ve biyolojik çeşitliliği içerisinde anlamaya; insanların var oldukları andan beriye çeşitli koşullara nasıl uyarlandığını, bu uyarlanma biçimlerinin nasıl gelişip değiştiğini görmeye ve göstermeye çalışır. Bu nedenle yerküreyi bir bütün olarak ele alır ve insanlığı bütünlüğü içinde görmeye çalışır. Bu yönüyle de hem bütüncü, hem de farklılıkları ortaya koyan, karşılaştırmalı disiplin olma özelliğine sahiptir.
Şiddet kavramı değer yargılarını da içerdiğinden ve sosyolojik yan anlamlar da taşıdığından; yıkıcı, yaratıcı ya da zararlı olsun, insan saldırganlığının bütün yönlerini inceleyen araştırmalara engel oluşturabilir. Bu yüzden antropolojik çalışmalar, şiddet kavramını bir yana bırakarak; saldırganlıktan, saldırıdan, savaşçılıktan söz etmeyi yeğlerler. Saldırganlık kavramının anlamı, saldırmaya ve çatışmaya bir ön eğilim içerir. Eksik yanı ise, her türlü aşırı veya zararlı davranışı kapsayabilmesidir. Savaşçılık kavramı da belirli açılardan aynı yan anlamı taşırsa da, ek olarak olumlu bir yapıyı, hatta işlevsel ve uyumsal bir yapıyı da önerir.
En basit organizmalar bile yaşamlarını, içinde bulundukları çevreden gelen ve her biri birer saldırı olarak nitelendirilebilecek etkilere tepki göstererek sürdürürler. Korunmaya ya da yaşamsal gereksinimleri karşılamaya yönelik tepkileri saldırganlıktır, şiddettir, savaştır…
İnsanbilimin konusu ile incelemelerinde karakter; saldırganlık, savaş ya da şiddetin neresindedir? Dar anlamıyla karakter, hayvanların doğal ortamlarındaki davranışlar bütünüdür. İnsan da düşünen hayvan olarak bu konuyla ilgilidir. İnsan davranışlarını da kapsayacak şekilde hayvan saldırganlığı konusunda karakterin saptadığı hususlar vardır. Bunlar: -Türler arası şiddetten söz etmek olası değildir. Değişik türden hayvanlar doğal ortamlarında dağılırlar ve birbirleriyle karşılaşmamaya gayret ederler. Çatışmalar sadece canlılıklarını devem ettirmeye yönelik gereksinimlerini karşılayabilmek için çıkar. –Gerçek saldırganlık türün içerisindedir. Saldırganlık aynı türün bireyleri arasında görülür ve bir içgüdüye benzer. – Bu saldırganlıkların belirli işlevleri de vardır. Gruplar içinde egemenlik düzenlerinin oluşmasına yol açarak toplumsal hiyerarşinin belirlenmesini ortaya çıkarır. – Tür içi saldırganlığın yok edici yanı yoktur. Hem de hayvanların pençe, diş, çifte ve boynuzdan ibaret silahları fazla tehlikeli değildir. Kurallı davranış biçimleri istisnalar hariç, saldırganlığı simgesel düzeye indirger ya da yönünü değiştirerek zayıfın kaçabilmesini sağlar. Bu gözlemlerden sonra saldırganlığın çevreden geldiğini savunmak olası değildir.
Bütün diğer hayvanlarda olduğu gibi insanlarda da saldırganlık vardır. Yaşam, doğuştan var olan bir çatışma gücü tarafından biçimlendirilir. Söz konusu insan saldırganlığı olunca, kötülüğün olumlu yanlarını görmek o kadar kolay olmamaktadır. İlk insanlarda bu içgüdünün uyumsal bir yanının olduğu düşünülebilirse de, insanlar çevrelerine egemen olmaya başladıkça, kalabalık gruplar oluşturacak pratikleri öğrendikçe ve kullanmaya başladıkça, içgüdü zararlı olmaya başladı. İnsanların yaratıcılıkları ve silahların gelişimi zararın artmasına neden oldu. Kurallar genellikle ya eksik kaldı ya da karmaşık ve yapay durumlara uyum sağlayamadı. Toplulukların boyutları ise bireyler arasındaki mesafeyi, iletişim bozukluklarını arttırdı. 
Eğer insan ürkek ve araç-gereçten yoksun bir hayvan olarak kalmış olsaydı içgüdülerinin hepsine gereksinim duyacaktı. Doğal yapısı bozuk ve fethedici bir hayvana dönüştüğünden beri ise, saldırganlığını türler arası boyuta taşımış ve bu da tanık olduğumuz bütün yıkımlara yol açmıştır. Önceleri ekin (kültür), içgüdüleri tamamlar nitelikteydi. Fakat sonuçta ekin (kültür) içgüdüleri gereksiz ve tehlikeli kılmıştır. Konuya ait araştırmacılar, içgüdüsel davranışların biyolojik filtreleri ile ekinsel (kültürel) filtreleri arasında giderek büyüyen uçurumun oluştuğunu savunmaya başlamışlardır.
Bu tür görüşler iyimser olmamızı engellemektedir. Saldırganlığın frenlenmesi için kitlelerin spora yönlendirilmesi, toplumsal birimlerin küçültülmesi öğütlenmişse de insan yine de saldırgan, kıpırdak, doğal yapısı bozuk bir hayvan olmaktan çıkarılamamıştır.
Hayvanlarda içgüdünün yasallaştırılması (lethalizasyon) olarak görülen durumun çok daha büyük boyutlu bir örneğini yaşamaktadır. Burada asıl zor olan ekinin (kültürün) yerini saptamaktır. Acaba ekin (kültür), insan doğasını tamamlamakta mıdır; yoksa insan doğasından ötürü ekinsel (kültürel) bir hayvan veya içgüdülerini yapmacığa terk etmiş bir hayvan mıdır?
Vahşi doğa şifa bohçalarını yanında; olmaya ve bilmeye gerek duyulan her şeyiyle taşır. Vahşi doğa, insanı büyük ölçüde bütünler. Ateş üstündeyken bile suskunluğa iter. Vahşi doğa, uçurumun ışığında, Dünyalar arasındaki Dünyada, nehrin altındaki nehire yönlendirir. Bilmeliyiz ki; hepimiz, yabanıl benliğin yolunda ilerlemekte olan yaratıklarız…


1166 kez okundu. Yazarlar

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın

Yazarın diğer yazıları

VAHŞİ GÜDÜLER DEĞİŞTİRİLEBİLİR… - 15/02/2023
VAHŞİ GÜDÜLER DEĞİŞTİRİLEBİLİR…
İNSANLAR, SAVAŞLAR VE VAHŞETLER - 08/02/2023
İNSANLAR, SAVAŞLAR VE VAHŞETLER
ÖZLENEN ANILAR - 01/02/2023
ÖZLENEN ANILAR
ZOR OLMASA GEREK - 25/01/2023
ZOR OLMASA GEREK
DERTLEŞİLEN ANILAR - 18/01/2023
DERTLEŞİLEN ANILAR
DELİLERİMİZ Mİ? DELİRİYORMUYUZ? - 04/01/2023
DELİLERİMİZ Mİ? DELİRİYORMUYUZ?
DEĞİŞİMLE MUTLULUĞU YAKALAYALIM - 28/12/2022
DEĞİŞİMLE MUTLULUĞU YAKALAYALIM
DEĞİŞİM YOK OLUŞ OLMAMALI... - 21/12/2022
DEĞİŞİM YOK OLUŞ OLMAMALI...
ÇÖZÜM TEMEL EĞİTİM PROGRAMLARIDIR - 14/12/2022
ÇÖZÜM TEMEL EĞİTİM PROGRAMLARIDIR
 Devamı