Merhaba;

Bugün biraz Avrupa devletlerinin muhteşem! Geçmişleri üzerinde duralım istedim. Almanya, Fransa, İngiltere, İtalya, İspanya gibi “haçlı” tarikatının büyük üyeleri ve bunların yancısı olarak Portekiz, Hollanda, Danimarka, Belçika, Çekya, Slovakya; pis işlerin verildiği Romanya, Bulgaristan, Yunanistan, Polonya; etkisiz Avusturya, Macaristan; sürekli kavga halindeki Makedonya, Arnavutluk, Bosna, Sırbistan gibi ögelerin olduğu ,yaşlı ve çirkin bir kadın olarak ta adlandırılan Avrupa…

İngiltere: Dünya üzerindeki 192 ülkeden sadece 22 tanesi tarihin hiçbir diliminde İngiliz sömürgesi veya işgali yaşamamıştır. İngiltere dünyanın her yerine kan, zulüm, ölüm ve kötülük taşıyan bir iblistir.

 Fransa: Afrika kıtasında Fransız zulmünü yaşamamış ülke yok gibidir. Birçoğu halen üstü örtülü Fransız sömürgesidir, Fransızca konuşurlar. Afrika konusunda Belçika, kıta Avrupa'sındaki önemsizliğini örtecek kadar sömürgeci ve işgalci bir yol izlemiştir. Belçika vahşidir.

Almanya: Afrika kıtasını en erken sömürmeye başlamış, hatta bunu Alman Sömürge İmparatorluğu adında bir korsan yapı kurarak yüzsüzce ilan etmiş bir ülkedir. Vahşet ve zulüm söz konusu olursa; iki dünya savaşında milyonlarca insanın ölmesinin ve ayrımcılığın mimarı Almanlardır.

İspanya: Amerika kıtasını soyup, yerli halka soykırım uygulayan, hırsızlığı, soygun ve talanı kendisinde hak gören, korsanlığın mucidi vahşi bir ülkedir.

İtalya: Kuzey Afrika kıyısında bulunan ülkeleri işgal edip, yakın zamana kadar sömürmeye devam eden, kıta Avrupası içindeki misyonu daha önce ismi geçenlerin kararlarına uymak olan, Fransa'yı taklit edip sömürgeci mi olsam, İspanyayı taklit edip korsan mı olsam kararı veremeyen, nasipsiz, ilkel, vahşi; buna rağmen Rönesansın merkezi olabilmiş; ve her şeye rağmen insanlığı eksik bir ülkedir.

Bunların tamamı bu zulüm ve talanı kendilerine hak olarak görmüş, tüm dünyaya ise keşif diye yutturmaya çalışmışlardır. Bunların ne kadar büyük hırsız, katil ve yüzsüz olduklarını belgeleyen bir çok olay kayıtlardadır. Burada aktaracağım konu ise trajikomiktir.2002 yılında Meksika açıklarında batık bir İspanyol gemisi enkazı bulundu. Enkaz çıkarılmadan önce yapılan incelemelerde batık geminin yükünün büyük kısmının külçe altın olduğu belirlendi. 

İspanyol hükümeti devreye girerek geminin kendilerine ait olduğunu, dolaysıyla yükün de İspanyol devletinin malı olduğu için kendilerine teslim edilmesini istedi. 400 yıldan daha fazladır denizin dibinde yatan geminin ve içindekilerin durumu tartışılırken, daha önceden BM genel sekreterliği yapmış olan Peru vatandaşı Perez De Cuellar çıkıp; ”O aşağılık İspanyolların yükü bizden çaldıkları altınlardı, altınlar bizim, gemi İspanyolların” dedi. Ve konu kapandı. Bildiğiniz üzere Avrupa zenginliği hırsızlıktan oluşmuş, kanla yıkanıp, zulümle elde tutulmuş bir göz boyamasıdır. Bunun böyle olduğu, bugünkü otomasyon, otomotiv ve sanayinin bir çok kolu henüz gelişmemişken, bilim, teknoloji, elektronik, hatta elektrik kısıtlıyken çok daha netti.

İşte bu kan ,vahşet, ırkçılık, zulüm, hırsızlık, yobazlık ve dinciliği bize; temizlik imamdandır diye bilen bir millete, mazlumun yanında zulmün karşısında olmayı görev bilen bir millete hedef diye ,örnek diye, model diye gösterdiler. Adı da “muasır medeniyet” şeklinde parıltılı fakat içi boş bir tamlama ile konuldu. Bugün kimse bunları yemiyor. Bu vahşilerin içimizde piyonları var. Bunlar Avrupa'ya aşıktır, yere göğe koyamazlar. En salağından tutun, en okumuşuna kadar hepsi tartışma veya sohbet esnasında “Fransa'da asgari ücret.. diye lafa başlamaya bayılır. Bunları temsil eden fırka ise okyanus ötesinden bunak bir Bidonun bunları iktidara taşıyacağına inanır. Kitlesini buna ikna etmeye ihtiyacı yoktur, çünkü kitle doğuştan bir ömrü boş bir hayale harcamaya hazır bireylerden oluşur. Bu kitlenin en önemli “Best Sellers” yazarı da kitlesi dışındakilere Bidon Kafa diyebilmiş bir ikon tüccarıdır. Başka fikrin insanlarına BİDON KAFA diye hakaret edenlerin umudunun bunak bir BİDON olması ise çaresizliğin rönesansıdır.

Afiyet Olsun…