Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi1
Bugün Toplam461
Toplam Ziyaret782213
Takvim
Saat
KÜNYE
MUT'TAN HABER GAZETESİ
Kurucusu: Sıtkı SOYLU
İmtiyaz Sahibi: Ali Yaver SOYLU
Yazı İşleri Müdürü: Halil SÖYLEMEZ
Tel: 0324 774 13 69 
www.muttanhaber.net
e-mail:
aliyaversoylu@hotmail.com
U
ETS : 15016-10186-48762
Meriç Tunca
HOCAM SÜLEYMAN ŞENTÜRK 23
15/03/2023
On bir yaşımda iken orman işçisi oldum. Ekim ayından sonra mart ortalarına kadar dikim yapar, nisan ortasından haziran sonuna kadar diktiğimiz çam fidelerinin etrafını saran otları alıp çapa yapardık. Babam orman işçilerini taşıdı yıllarca. Bizlerde tatil günlerimizde hep işe gittik. Dağda ormanlık bölgelerde, bizim yöremize has makilik alanlarda, otun çiçeğin, börtü böceğin arasında olmak eşsiz duygular yaşatırdı bana. 
Riki riki ismini verdiğim halep keçim o ormanlık alanlarda özgürlüğün tadını çıkarır, ıtır yüklü kır otlarını, kekikleri, dağ çaylarını keyifle yerdi benim göz hizamdan uzaklaşmadan. Üniversitede okuduğum yıllarda da ara ara çam işine gittim. Çiğdemle o on bir yaşlarımda tanıştım. Sapsarı bir çiçek gördüm riki rikimle. İncecik ve uzun, toprağın yüzeyince yayılmış iki veya üç yapraklı bir bitkinin çiçeğiydi bu. O incecik uzun yaprağın ortasında buğulu beyaz bir çizgisi vardı kökten uca. Mut deresine benzetirdim bu çizgiyi. Annem görmeli koklamalıydı bu çiçeği, anneme hediye etmeliydim. Çiçeğin birini koparttım. Boysuz bir çicek. Koştuk riki riki ile anneme. Çok sevindi annem çiçeğimizi görünce. Ne güzel çiğdem çiçeğiymiş bu dedi. Kocaman kocaman, kokulu kokulu öptü beni. O an bütün kır sapsarı çiğdem açtı annem için. Çiğdem çok olur dağda, orman toprağında. Mayıs haziran aylarında çiçeği de yeşil yaprağı da kurur. Ve güzel bir kök yumrusu olur. Çok lezzetlidir bu kök yumrusu. İşçiler önlerine çıkan çiğdemleri toplarlar gün boyu. Bana da bol bol ikram ederler ablalar. Ne büyük mutluluktu o çiğdemli günlerim... ne büyük keyif.. üniversite yıllarımda orman işine gittiğimde de işçilerden rica ederdim çiğdem toplamalarını. Çok çiğdem birikirdi akşama kadar. Akşam kamyona binip dönüşe geçtiğimizde ablalardan birisi çiğdem örgüsünün nasıl yapılacağını bana da göstererek örerdi çiğdemleri. Bu örgü örgü çiğdemlerden Şerife'me de verirdim bazen. Ne büyük mutluluk duyardım. Sevdiği insanlarla herhangi bir şeyi paylaşınca insanın çoğaldığını o zamanlar hep hissettim. Paylaşmanın güzelliğini annemizden de, babamızdan da öyle güzel öğreniyorduk ki zaten.. beni çok mutlu eden şeyin biride... dağda.. çam pürlerinin altında mantar aramak ve toplamak.
Aydıncıkta öğrendim mantar toplamayı. Mevsiminde pazarlarda üç kuruşa satılır bu mantarlar. Ama dağda kendi topladığın mantarın değeri ve mutluluğunu ölçecek bir sistem icad edilmemiştir. Albenisi çok güçlü olan renk renk mantarların arasında, gül kurusu renkli mantarımızı bulduğumuzda ne sevinirdim. Cebime şunları alırdım mantara giderken. Giydiğim çift kat pardesümün çok güzel ve geniş iç cepleri vardı. Bu iç ceplerin her ikisine birer yetmişlik rakı koyardım. Dış cebimin birine beş altı limon, diğerine eşimin o iş için bana aldığı melamin tuzluğumu, melamin pul biberliğimi alırdım. Mantarı bulduğum an ormana koca sesimi verirdim. Çocuklar gibi bağırırdım. Yetişin uşaklaaaaarrr.. servet burda işteeee... bu arada pürlerden bir küçük yığını ateşler alevinin geçmesini beklerdim. Bu arada da birlikte gittiğim arkadaşlar yanıma gelirlerdi. O mantarı, arkadaşların ellerindeki mantarları da sırt üstü, o incecik kıvılcım kıvılcım pür közüne atar, içlerine limon sıkar, üzerine tuz ve pul biber ekerdim. Cebimden rakım çıkıpta kapaktan içilmeye başlandığı an, damağımızdaki o mantarla beraber şenlenirdi her şey.. arkadaşlarım daha çok gülerlerdi.. dağ daha bir güzelleşirdi.. orman coşardı... her yanımızı mut sarardı... çiğdemler ve mantar arasında, büyük mutlulukları olan, küçücük bir dünyam vardı...yılların içerisinde yuvarlanıp evrildikçe küçük küçük yeni şeylerde öğrendim.. yılların içerisinde yuvarlanıp evrilmek demişken.. bu noktada bir düşüncemi de sizlere anlatmak istiyorum.
Ben göksu vadisi çocuğuyum. Göksu ırmağının büyük kollarından biri olan pirinç suyu havzasının çocuğuyum. İçinden çok güzel bir dere geçen ilçenin çocuğuyum(o güzelim dereyi yok ettik. Doğayı savunduğunu söyleyen aslan sosyal demokratlar yok etti.) Bu yazımın sonunda mut deresi boyunca yaptığım bir gezimi de sizlere anlatacağım. Hülase ırmakları, dereleri çok gözlemledim. Bu gözlemimden de şu fikir süzülüp oluştu yıllar içerisinde. Irmaklar yer yer düzlüklerde genişleyip yayvanlaşır, nazlı bir gelin gibi salına salına gider.. yalçın yamaçlarda ise çağlar gürler ırmaklar, önüne ne katarsa alır götürür, taşları kayaları yonga yonga yontar yuvarlar yolu boyunca. Ki; bu haliyle azgın bir boğaya benzer. Hem erkek hem kadındır ırmaklar. İçine katıp götürdüğü şeyleri, taşı, toprağı, otu, çöpü, dalı, tohumu.. işleye işleye, şekillendire şekillendire, eke saça yol alır. Yol aldığı bu her nesneye aktığı vadileri, ovaları ormanlıkları göstere göstere, öğrete öğrete yol alır. Denize ulaşan her su zerresi, her taş, her toprak, her dal, her tohum bir bilgedir artık. Umman onun için ummandır. Irmakların denize ulaştıkları deltalar bu gilgelikten dolayı çok güzel ve çok üretken, çok bereketlidir. Ummana ulaşan su ve yonga yonga yontulmuş kum ve çakılların hepsi çok değerli ayrı ayrı bilgelerdir artık. Umman bu bilgelerden dolayı ummandır. Tıpkı üniversiteler gibi.. tıpkı üniversitelerdeki imbik imbik bilgi yüklü hocalar gibi. Ben ummana ulaşamadım. Ben bir kıyıcıkta takılı kaldım. Ne aktım, ne koktum ben. Ama arkadaşlarımın yüzlercesi o ummana ulaştılar, bilgeliklerini sunuyorlar yeni yeni filizlere. Hipokrata sormuşlar hani.. en iyi hekim sen misin ey hipokrat demişler.. şu karşı dağın arkasında bir hekim var, gördüğü an bilir hastalığın ne olduğunu demiş.. öyleyse en iyi hekim odur demişler.. değil demiş.. şoooo dağın arkasında bir hekim var.. gördüğü an bilir hastalığı, gördüğü hastayı da iyi eder demiş.. evet evet o zaman o en iyi hekim demişler.. değil demiş.. üç dağ ötede bir hekim var.. o hekim insanlara hasta olmamayı öğretiyor, en yüce en umman hekim o demiş... okuyanlarımın affına sığınıyorum.. o yüce hekim yatağı Cerrahpaşa denen ummandır... neyse.. konuyu gene dağıttım sanırım.. şimdi şöyle yapalım sizlerle.. elimize güzel saplı yayvan bir sepet alalım. İçinizden hangi güzelliği koymak geliyorsa koyun içine dilediğiniz kadar. 
Korkmayın.. bu sepet asla dolmaz.. ne koyarsanız yer vardır içinde. Onun için korkmayın.. neyi ne kadar koymak istiyorsanız o kadar koyun.. ama neyi güzelledinizse, sizin için ne güzelse onu koyun.. bir taraftan da sepetinizdeki o güzellikleri saçın.. paylaşın herkesle. Korkmayın gene, hiç korkmayın tükenecek diye.. asla tükenmez.. aksine siz saçtıkça dolar yene de... yeniden.. yeniden... bozcaşıh gibi olun.. bozcaşıhın aş kazanı gibi olun. Bugün bu yazı uzun olacak anladığım kadarı ile.. şu bozcaşıh kimdir nedir onu da yazayım yazının sonunda.. şimdi sepetlerimizi kolumuza takıp güzele dair ne varsa devşirelim.. ben burda anlatayım devşirdiklerimi.. sizde kendi sepetinize dilediğinizi koyun.. sunuda unutmayın.. arsızlığı almaz o sepet, kibiri almaz, bencillik barınamaz, hır vardır, hırsızlık yoktur o sepette.. ben sepetimizin içine bir buket papatya koymak istiyorum. Bütün kır çiceklerinden koymak istiyorum.. öte yanna bir buket kıpkırmızı gül koymak, bütün saksı çiceklerinden koymak istiyorum. Renk renk orkideler olsun. Bu eşsiz çiçeklerin arasına başöğretmenim Atatürk'ümü koymak istiyorum.. bütün öğretmenlerimi onunla beraber.. hemen yanlarına, cıvıl cıvıl çocuklar ekliyorum.. varsın salya sümük olsunlar.. apaydınlık ışıl ışıl çocuklar.. annemi babamı koyuyorum.. anne kokusu baba kokusu serpiyorum üzerine.. biraz gök mavi biraz akdeniz mavisi ekliyorum. Göksu yeşilim olsun, pıtır pıtır çıldır kavaklarım olsun.. kelebeklerim uçuşsun, kuş kanatlarım olsun. Renk renk tayyare böceklerim olsun. Bir tutam ormanım olsun. Bütün ıtırı olsun ormanımın, bir miktar dingin dağ esintim olsun.. bembeyaz pamuk tarlam ovasında sepetimin, yukarılarda kar olsun çağıl çağıl kar suyu olsun istiyorum..eline akide tutuşturulmuş çocuk sevinci olsun alabildiğine... tabandan yukarıya yükselen mut olsun, umut olsun.. aydınlığa bir meşale olsun istiyorum.. ve buse dokanmadık yer kalmasın istiyorum.. bütün bunları gittiğim her yere döke saça gitmek istiyorum.. herkese vermek istiyorum...... şunun için anlattım bütün bunları... bunları, hayatının her deminde yaşayan, çevresinede yaşatan bir güzel adam, bir güzel Süleyman Şentürk tanıdım ben. Benim sepetime çok şey düştü Süleyman Şentürk'ün sepetinden.. tanıdığım andan itibaren, tükenmeyen eşsiz gülümseyişi, hoşgörüsü ve şefkati ile, yıllarca sepetindeki güzellikleri kim denk geldi ise paylaşan, etrafına umut sacan bir Süleyman Şentürk'le yaşama fırsatı buldum.. kızını koymuş sepetine Süleyman Şentürk şerife koymus adını, anasının adı. Koymuş anasını sepetine.. oğlunu koymuş.. babasının adı oğlunun adı.. İsmail.. babasını koymuş sepetine. Atatürk sevgisini koymuş, cumhuriyet sevgisini koymuş. Denizler koymuş, koymuş ırmaklar. Gökyüzünü koymuş. Öyle bir koymuş ki.. güneşi bir yana koymuş, ayı bir yana.. yakamozu ise sermiş alabildiğine.. sizleri daha fazla sıkmayayım.. bu sepette benim hafsalamın almayacağı, benim bilemediğim, anlamlandıramadığım o kadar çok şey vardı ki.. yelfe gibi geçti zaman.. bu sepetten hoş sedalar kaldı, yıllarca zihinlerimizden silinmeyecek hoş sedalar kaldı.. herkes alabildiğini hala almakta o hoş sedalardan. Bu güzel Şentürk ailesi, Süleyman Şentürk'ün onlara verdiği hoşgörü ve güzelliklerle yaşayıp çoğalmaya ve çoğaltmaya devam edecek hiç şüphesiz..... 
Kale mahallesinde döşlülerin evinde oturduğumuz yıllar. İlk mektebe başladığım yıllar. Annemin peşine takıldım bende gittim pazara. Başında gazeteden şapkası olan amcayı illaki görecem. Zaten anneminde alacağı kumaşlar varmış bu amcadan. Bu amca Süleyman Şentürk. Şalvarlık alıyor annem, entarilik alıyor. Bizim evde giydiğimiz her ne varsa diker annem. Babam her ne giyiyorsa diker.. kendi giydiklerini kendi diker. Bu isleri yaparken annem gibi yoruldum demez singer dikiş makinemizde. Passap örgü makinemizde hiç yorulmaz. Yününü alıp gelen kim olursa ceketini kazağını, eteğini örüverir passap örgü makinamızda. O gün kumaş alırken bir kağıt şapka yapıp başıma geçirdi Süleyman Şentürk. Sattığı şeyleri sardığı eski gazetelerden de dört beşini elime tutuşturdu. Eve varınca sende şapka yap ve ver arkadaşlarına.. hatta şöyle uçak yap (hemencecik bir uçak yapıverdi). Böyle böyle uçaklar yapıp oynayın dedi. Bizim oturduğumuz taş evin bir penceresi ve bir kapısı mut deresini görür yukardan. Kapı küçük bir balkona açılır dere tarafına. Hani her evin çamaşır asılan bir balkonu olurya.. o cinsten bi balkon buda.. eve varınca mahalle arkadaşım azimi de aldım yanıma. Bizim balkona çıktık gazetelerle. Gazete yapraklarını muntazamca yırtıp, Süleyman Şentürk'ün gösterdiği gibi uçak yapıp salıyoruz dere tarafına. Dere çağıl çağıl. Dere boyunca böğürtlen çalıları çoğunlükta, meyve yüklü böğürtlenler.. incir ağaçları var sık aralıklara .. incir yüklü her biri. Harap incir çoğunlukta.. siyahlı beyazlı damakta bal küpü her bir incir. Ve gene yer yer dut ağaçları var dut yüklü.. böyle meyve yüklü ağaç ve çalılar olunca da dere kenarı kanat kanat kuş.. dere tarafına atıyor uçaklarımızı ama, çoğu uçağımız uçmadan yere çakılıyor burun üstü. Kimisi bayır aşağıya otuz kırk metre gidiyor, lakin dereye ulaştıramıyoruz uçağımızı.. dere bayır aşağı yetmiş seksen metrede.. ve azimle yarışıyoruz. Kimin uçağı daha uzun gidecek.. keşke biride dereye kadar uçup kaybolsa... böyle böyle uğraşırken.. fırlattığım uçağın biri süzüldü havada.. süzgün süzgün dereye ulaştı ve ağaçların, böğürtlenlerin arasından dereye dalıverdi. Ne güzel bir mutluluk anlatamam. İşte uçağım dere boyunca gözden kaybolmadan atlayıverdim üzerine çocuk sevinci, çocuk çığlığı, çocuk hayalimle.. derenin akış istikametinde uçuyoruz.. bazen alçalıyoruz bazen yükseliyoruz. Bazen bir kuşla yarışıyoruz, bazen kırmızı lacivert kanatlı tayyare böcekleri ile uçuyoruz. Kuşlar gagalarından dut, incir, böğürtlen ikram ediyorlar bana.. ben onları kanatlarından mıdıklarından öpüyorum. Bazen denginden geçerken dikenli böğürtlen çalılarına elimi sürtüyorum.. hiç acımıyor elim... dikenlerin elimi çizdiği yerlerden böğürtlen şerbeti akıyor ve içiyorum kana kana. Koca suya, göksuya yaklaştığımızı hissediyorum. Koca suyun çağıltısı kulaklarımda.. kamışlıklardan geçiyoruz, söğütlerin arasına dalıyoruz.. uçağım suya iyice yaklaşıyor.. suyun yüzeyindeki cemre böcekleri kaçışıyorlar bizden.. suya çakılacağız.. yüzme bilmiyorum..... derken bir ebabil suyun yüzünden bir cemre böceğini kapıyor gagasıyla.. o hızla beni kanatlarına aldığı gibi yükseliyoruz. Aşağıda ağaçlar küçücük.. dere ip gibi.. ve dalısa geçiyor ebabil.. beni balkonumuza usulca koyup.. yukarıya tekrar yükselirken gök maviye seni seviyorum meriç yazıveriyor.. ve kayboluyor birkaç kanatta.. gök maviyi çizemiyor artık.. azim çoktan gitmiş balkondan.. sokakta azimin ve diğer arkadaşlarımın sesini duyup koşuyorum sokağa.. yaşadıklarımı anlatsam inanmazlar.. ve anlatmıyorum........ Anadolu coğrafyası medeniyetlerin beşiği olmuş çağ çağ.. mezopotamya bu coğrafyanın tam ortası.. çoğunlukla nazlı bir gelin gibi akan dicle ile, azgın bir boğa gibı çağıldayan fıratın ortası mezopotamya.. fırat erkek, dicle kadın olur anadoluda. Nice dicle kızın yanık türküsü, nice fırat oğlanın divane aşk hikayesi buram buram tüter bu toprakların üzerinde.. nice savaşlara tanık olmuş, nice yeni devletlerin kuruluşuna tanık olmuştur bu topraklardaki her zerre.. yıl filancayıl gene.. anadolu bozkırında selçuklu atlarının cirit attığı dönem. Savaşların at üstünde yapılıp, kılıçların sallandığı, ciritlerin savrulduğu zamanlar. Öncü selçuklu süvarileri karış karış at nalı anadoluda. Bu öncü birliklerin yolu benim memleketim civarına düser. İki yüz kadar öncü süvari, kuskan civarında bozcaşıh mektebine gelirler. Mamure kalesinin keşfini yapacaklar, anamuru fetedmeye hazırlanıyor selçuklular. Kale alınırsa şehir düşecek. Şehri selçuklular alacak. Bozcaşıh mektebinde onlarca öğrenci var. Bozcaşıh hoşgeldiniz diyor süvari atlılara. Hoş bulduk beğ diyor süvari komutanı.. karnımız aç.. bize ikramın olurmu yiyecek.. bir kap bulgur çorban varmıdır şu suvari yiğitlerime.. öğrencilerin taslarına yiyecek koydukları, ateşin üzerinde, askıda sallanan küçük kazanı gösteriyor bozcaşıh. Varın yiyin yiğitlerim diyor. Süvariler iki yüz kişi. Şaşkınlar. Küçücük kazan... bu kazanın içindeki bulgur aşı öğrencilere yetmez.. süvariler açbitap da olsalar kazana davranmazlar. Bunu gören bozcaşıh kazanın başında alır çomçayı eline. Çağırır süvari komutanı.. tas tas bulgur aşı doldurur verir süvarilere. Tas tas bukgur aşı yer süvarıler.. ne kazandaki yemek azalır, ne tas tükenir. Yıllar evvel yaşadığım bölgede bazı derlemeler yaptım bir büyüğümle... o büyüğüm, saygıyla andığım, hasanoğlan köy enstitüsü mezunu sıhhiye emeklisi doğan atlay abim.. aynı zamanda benim eğreti yaşamımın bilgelerinden biri.. ışıklarda olsun.. 76 lık bu delikanlı ile rakı içiyorum. İmbiğinden damlattığı bal yüklü anılarını dinliyorum.. tam o an göksu kenarında tokuçla çamaşır yıkayan ve yusuf yusuf diye çocuğunu telaşla çağıran alakabak kuşunu anlatıyor bana... birden duruyor.. ve.... seninle yarın bir gün bozcaşıh türbesine gidelimde, bozcaşıhın kerametini bir araştıralım diyor. Bu kerameti araştırdık.. bozcaşıhla ilgili rivayetleri bilen anlatan yaşlıları bir bir bulup dinleyip.. ses kayıtlarını görüntülerini aldık.. ve yazdık bu kerameti. Bozcaşıh türbesinin olduğu yere belediye astı sonra bu yazdığımız kerametin bir kısmını... ama bana göre bozcaşıhın esas kerameti o yazılanlar değildi.. esas keramet şu.. yıllarca süleyman şentürkünde sepetinden insanlara saçtığı sevgi, şefkat, hoşgörü ve paylaşım güzelliklerinin bir bütünüdür o keramet.. ben bozcaşıh hoşgörüsüyle bezenmiş bir gölgede, Süleyman Şentürk'ün gölgesinde nefes almış, onun dünya güzeli kızıyla evlenip, Süleyman Şentürk'e iki torunda benden ilave etmiş şanslı bir adamım...


822 kez okundu. Yazarlar

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın

Yazarın diğer yazıları

GEÇMİŞ ZAMAN KUCAKLAŞIR GELECEĞİYLE -67- - 23/01/2024
GEÇMİŞ ZAMAN KUCAKLAŞIR GELECEĞİYLE -67-
GEÇMİŞ ZAMAN KUCAKLAŞIR GELECEĞİYLE -66- - 19/01/2024
GEÇMİŞ ZAMAN KUCAKLAŞIR GELECEĞİYLE -66-
GEÇMİŞ ZAMAN KUCAKLAŞIR GELECEĞİYLE -65- - 16/01/2024
GEÇMİŞ ZAMAN KUCAKLAŞIR GELECEĞİYLE -65-
GEÇMİŞ ZAMAN KUCAKLAŞIR GELECEĞİYLE -64- - 12/01/2024
GEÇMİŞ ZAMAN KUCAKLAŞIR GELECEĞİYLE -64-
GEÇMİŞ ZAMAN KUCAKLAŞIR GELECEĞİYLE -63- - 09/01/2024
GEÇMİŞ ZAMAN KUCAKLAŞIR GELECEĞİYLE -63-
GEÇMİŞ ZAMAN KUCAKLAŞIR GELECEĞİYLE 62 - 05/01/2024
GEÇMİŞ ZAMAN KUCAKLAŞIR GELECEĞİYLE 62
GEÇMİŞ ZAMAN KUCAKLAŞIR GELECEĞİYLE -61- - 02/01/2024
GEÇMİŞ ZAMAN KUCAKLAŞIR GELECEĞİYLE -61-
GEÇMİŞ ZAMAN KUCAKLAŞIR GELECEĞİYLE -60- - 29/12/2023
GEÇMİŞ ZAMAN KUCAKLAŞIR GELECEĞİYLE -60-
GEÇMİŞ ZAMAN KUCAKLAŞIR GELECEĞİYLE -59- - 26/12/2023
GEÇMİŞ ZAMAN KUCAKLAŞIR GELECEĞİYLE -59-
 Devamı