Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi17
Bugün Toplam229
Toplam Ziyaret783250
Takvim
Saat
KÜNYE
MUT'TAN HABER GAZETESİ
Kurucusu: Sıtkı SOYLU
İmtiyaz Sahibi: Ali Yaver SOYLU
Yazı İşleri Müdürü: Halil SÖYLEMEZ
Tel: 0324 774 13 69 
www.muttanhaber.net
e-mail:
aliyaversoylu@hotmail.com
U
ETS : 15016-10186-48762
Meriç Tunca
GEÇMİŞ ZAMAN KUCAKLAŞIR GELECEĞİYLE -48-
17/11/2023
Sarıkavak köyünde çalıştığım yıllarda, köyden muta gelirken şu olayı yaşadım. Deve boynunu dönüverince sol yanımda gök rengiyle Göksu içime güzellik döktü. Irmak boyundaki söğütler, çıldır kavaklar, sazlıklar ve zakkum çiçekleri Göksu'nun güzelliğini katmerlediler. İçim coştu bu güzellikle. Biraz ileride yolun sağındaki geniş boşluğa arabamı park ettim ve ırmağın kenarına indim. Ipıl ıpıl ve nazlı nazlı akışını seyretmeye başladım, dingin sesiyle karşıladı beni Göksu. On on iki yaşlarında iki kız çocuğu ve anneleri ayakkabılarını çıkartmışlar ayaklarını ırmağa sarkıtmışlar oturdukları çimen zeminden. Lacivert kanatlı iki tayyare böceği çocukların ilgisini ziyadesiyle çekmiş. Onları rahatsız etmek istemediğimden diğer tarafa yönelmiştim ki aile reisi beyefendiyle karşılaştım. Merhaba dedim. Merhaba dedi. Buralı mısınız diye sordu. Evet dedim. Cennette yaşıyorsunuz dedi. Cennet dedim. Siz hangi cennettensiniz diye sordum. Gülümsedi beyaz yüzü. Daha konuşmadan ben devam ettim lafıma. Zira bu ülkenin her karışı cennet dedim. Daha güldü. Haklısınız dedi. Tekirdağlıyız dedi. Bu yoldan hiç geçmemiştim. İlk defa bu yoldan geçmek istedim Adana'ya giderken. İyide etmişim ki, bu cenneti görünce biraz dinlenelim istedik dedi. Hoş gelmişsiniz dedim. Açsınızdır, biraz dinlenince sizleri yemekleyeyim dedim. Olmaz dedi amaaa, ilerdeki kızlardan birisi babasına seslendi. Baba acıktık dedi. Gülümsedim. Yemeğe gideceğiz anlaşıldığı üzere dedim. Kabul etti teklifimi. Misafirleri karaekşiye götürdüm. Balık ikram ettim. Karaekşiyide çok sevdiler. Gerçekten cennettesiniz dedi beyefendi tekrar tekrar. Sizin cennetinizde çok güzel dedim. İki üç defa gittim Tekirdağ'a öğrencilik yıllarımda dedim. Çok sevdim Tekirdağ'ı. Bir defasında otobüsle giderken çok fazla Meriç isminde kız olduğunu farkettim dedim. Sahi isim demişken, henüz isimlerimizi de bilmiyoruz. İsminizi bağışlar mısınız dedim. Celal benim adım dedi. Eşim aslı. Kızlarımdan birinin adı Meriç, diğeri annemin adı emine dedi. Kızlarının adını söylerken iyice gülümsedi. Evet dedi. Tekirdağ ve Edirne civarında Meriç ismi çok fazla kızlarda dedi. Sizin adınız nedir diye sordu. Kızınızla adaşım dedim, adım Meriç. Aslı hanım şaşkınlıkla " ama siz erkeksiniz" dedi ve hayretini eliyle ağzını kapayarak gidermeye çalıştı. Birazcıkta mahcup oldu. İsmim Meriç ırmağından geliyor dedim. En batıdaki cennetten. Celal bey hekimmiş. Eşi öğretmen. Gülümsedim. Bende hekimim dedim. Eşim öğretmen. İki oğlum var dedim. Yemekler yenilene kadar güzel sohbet ettik. Beni kırmadıkları ve yemeğe geldikleri için teşekkür ettim. Sizi karşılaştığımız noktaya kadar götürüp orda vedalaşalım dedim. Irmağın kenarına gelince durduk. Aynı noktaya indik. Celal bey, aslı hanım, Meriç ve emine hanımlar, tanıştığımıza çok memnun oldum dedim. Bu taraflara yolunuz düşerse her zaman beklerim dedim. Mutta kime sorsanız sizi benim yanıma kadar getirir dedim. Son sözüm şu olsun bugün. Cennet dediğiniz yerdeyiz işte gene. Ama çok zaman içinde yaşadığımız güzellikleri göremeyiz. İçinde yaşarız amaaa.... birçok cenneti maalesef ıskalarız. Tekirdağ'a döndüğünüzde alıcı gözle bir daha bakın oraların cennetlerine dedim. Samimiyetle vedalaştık. Bu anımı şunun için yazdım yazımın başında. İçinde yaşadığımız coğrafyanın her yerine serpilmiş olan cennetleri görmeye çalışın. Heleki güzelim Göksu ırmağı kurumadan o güzellikleri yaşayın. Üzülerek söylüyorum ki, Göksu ırmağını on on beş yıl içerisinde kaybedeceğiz.
Karşı kıyı güzelliğini yazalım bu girişle artık.
Hiç ırmak kenarında durup, veya oturup, ve dahi suya ayağınızı sokup karşı kıyısını izlediniz mi ırmağın. Veya deniz kenarında, bir koyda karşı kıyıları izlediniz mi. Ben izledim. İçimdeki hisleri birazcık anlatayım sizlere.
Irmağa balık avlamaya sık giderdim eskiden. Oltalarımızı yemleyip iştahla suya atarken gözlerim hep ırmağın karşı kıyısına takılırdı. İstisnasız her karşı kıyıya bakışımda keşke karşı kıyıdan atıyor olsaydım oltamı demişimdir. Karşı kıyı hep daha güzel gözükmüştür gözüme. Karşı kıyıya baktığım zaman ırmak suyunun o yakada daha dingin aktığı hissine hep kapılmışımdır. Her defasında karşı kıyıda olsam daha çok balık yakalardım demişimdir kendi kendime.
Gene bir gün balığa gittim ırmağa. Ama gitmeye karar verdiğim an kafamda şu kurguyu yaptım.  Irmağa vardığım kıyıdan oltamı atacaktım varır varmaz. Ama karşı kıyı gözüme gene güzel gözükürse üşenmeyip arabama atladığım gibi karşı kıyıya dolanıp gelip oradan atacaktım gene oltamı. Irmağın kenarında bir söğüt ağacının dibinde ulaştım. Su gayet güzel. Suyun sesi çağıl çağıl. Oltamı yemleyip suya atarken baktım karşı kıyıya. Tam karşımda kocaman bir çıldır kavak vardı. Tam o noktadan ırmağın kenarına rahatça ulaşılabilecek şekildeydi görüntü. O tarafta ırmağın suyu daha dingin akıyordu. Sazlıklar vardı. Tam o noktada kuruyan bir ağaç suyun içine devrilmiş, kalın gövdesi su kıyısından suyun içlerine kadar uzanıyordu. O ağaç yıkığının üzerinden olta atmak çok cazip geldi. Hem balıkların çoğunluğu da bu güzelim karşı kıyıda olmalıydı. Bardağıma bir duble rakı koydum. Bir dikişte bitirdim. Suya attığım oltamı çekmeye başladım. Gelmeden evvel kurguladığım gibi karşı kıyıya gideceğim. Oltamın ucunda bir ağırlık vardı. Bulunduğum kıyıya kızdım. Oltamı atar atmaz oltam zibile bile takılmış işte. Senin tabanında zibilli, sen gibi hoş değil diye deyintilendim. Karşı kıyı öyle güzel görünüyor ki. Oltamı çekince iğnenin birinde bir yılanbalığı çıktı. Zibil yoktu oltamın ucunda. Yılanbalığı iğnede yumaklanıp düğüm düğüm oluyordu. Balığı iğneden çıkarmadan arabanın bagajına attım sallama oltamı. Bulunduğum kıyıya gene söylendim. Kandıramazsın beni dedim. Karşı kıyı daha güzel. Beni bu balıkla ikna edemezsin. Gelmeden evvel kendi kendime söz verdiğim gibi karşı kıyıya geçecem dedim.
İstanbul'da okurken yurttan veya evimden çıkıp uzun uzun yürürdüm bazen. Ayaklarım beni hep İstanbul boğazına götürürdü. Beyazıt'tan emin önü iskelesine inerdim ilk. Marmara denizi ve istanbul boğazının başlangıcını izlerdim. Rıhtımda vapurlara bakardım. Şehrin ışıklarına bakardım. Uzun uzun düşüncelere dalar,  kendimce arınırdım. Rıhtıma yanaşan vapur denizi kabartır kıyıda gürültülü çalpantılar yapardı. Hemen arkamdaki caddenin trafik gürültüsü, araçların korna sesleri kulağımı tırmalardı. Haliç'in hemen karşısında Sirkeci daha hoş görünürdü gözüme. Galata köprüsünden karşıya yürür sirkeciye geçerdim. Vapurların deniz çalpantıları ve trafiğin gürültüsü, şehrin uğultusu gene yakalardı beni. Hoşnutsuzlanır gene hareket ederdim. Ama gitmeden evvel, az önce bulunduğum yer olan Eminönü'ne bakardım. Eminönü daha güzel görünürdü gözüme. Ama ben Kabataş'a doğru yürürdüm. Kabataş'tan hem boğazın üst kısımlarını, hem Marmara denizini, hem de boğazın karşı kıyılarını daha rahat izlerim diye düşünürdüm yürürken. Kabataş'a varınca boğazın yukarısına bakarken boğaz köprüsü el sallardı bana. Karşıma bakınca üsküdar ve kız kulesi el sallardı. Marmara nazlı nazlı ıpılarken gözüme, Sarayburnu bambaşka güzel görünürdü. Tepemde martıların kalın cırtlak sesleriyle, arkamdaki trafiğin gürültüsü gene tırmalardı kulaklarımı. Beşiktaş'ı, Dolmabahçe'yi yürüyüp geçerken bulurdum kendimi. Ortaköy'de köprünün altından köprüyü ve köprü üzeri trafiğini seyrederek geçerdim. Epey gittikten sonra boğaz köprüsünü Marmara tarafına bakarak uzun uzun izlerdim. Boğazın karşı kıyılarını izlerdim. Boğazın karşı kıyısı daha güzel görünür, el ederdi bana gel diye. Tepemde martı çığırışları, arkamda trafik gürültüsü ve bil tekmil şehir uğultusu beni hoşnutsuz ederdi. Vapurlar, küçük tekneler, balıkçı tekneleri, balıkçı teknelerinde ışılayan parlak fenerler avuturdu gönlümü biraz. Boğazdaki büyük gemilerin kara gölgeleri, üzerlerindeki ışıklar ara ara ilgimi çekerdi. Dalgalarla batıp çıkan balıkçı teknelerinin bir kaybolup bir gözüken parlak fener ışıklarıyla oyalanırken. Balıkçı teknesi feneri ile saklambaç oynar, fenerin ışığını her gördüğümde sobelerdim balıkçı teknelerini. Ara ara geçen sürat tekneleri ile yarış tutardım gözlerimle, her defasında mahsuscuktan yeniliverirdim sürat teknelerine. Gözüm istisnasız karşı kıyılara ilişirdi, gözlerimle bulunduğum kıyıdan karşı kıyıya firar ederdim. Karşı kıyı hrp dingin olurdu. Ordaki martılar ak kanatlarıyla süzülürken çığırışmazlar, ordaki trafikte giden araçlar gürültü çıkarmaz, karşı kıyıda şehir uğuldamazdı. Karşı kıyı güzelliğiyle kendimi dinlendirir arındırırdım.
Arabamla on beş dakika gittikten sonra hocantı köprüsünden ırmağın karşı yamacına geçip, karşı yamaçtan ilk vardığım söğüt ağaçlı ırmak kıyısının tam karşısındaki büyük çıldır kavaklı kıyıya kıvrıla kıvrıla bir saatte ulaştım. Yol boyunca ilerlerken iki duble rakı daha içtim. Oltamdaki yılanbalığını iğneden kurtardım ilk iş. Oltamı yemleyip ağaç göçüğünün üzerinden suya salladım. Karşı kıyıya baktım. Az evvel olduğum kıyı enteresan şekilde güzel göründü gene. Benim olduğum yerde ırmak coşkun akıyor, az evvel bulunduğum kıyıda nazlı nazlı, aheste aheste, acelesi olmadan akıyordu. Bulunduğum noktada ırmak çağılıyor, az evvelisi olduğum kıyıda sessiz akıyordu. Bir duble rakı daha doldurdum. Az evvel olduğum kıyıya bakarak, o kıyıda akan suyun ahesteliğinde yudum yudum, öydüre öydüre içtim rakımı. Rakım bittikçe doldurdum bardağımı. Olta umurum değil, balık umurum değil, az ilerimde kumun üzerindeki yılan balığım umurum değiiii.... birden umurum oldu hareketleri yavaşlayan yılanbalığım.  Bir koşu gittim aldım yılanbalığımı. Kafasının üzerindeki koyu yeşilinden öptüm ve suya bıraktım. Karşı kıyı çok güzel, haydi sen gene oraya git dedim. Sudaki oltamı toplamak istemedi canım. Bindim arabama akşam karanlığıyla koyuldum yola. Hocantı köprüsünü  geçişimi hatırlıyorum. Ondan sonra ilk hatırladığım... ilk vardığım kıyıda, söğüdün dibinde oturup ırmağa dökülen yakamozu seyrediyor olduğumdu. Karşı kıyının bütün güzellikleri beni keyiflendiriyor, keyifle rakımı içiyordum.
Sabah uyandığımda karşı kıyı güzelliğini düşündüm. Karşı kıyı elbette güzeldi. Ama bana o güzelliği veren olduğum kıyıydı. Hayat ne enteresan dedim. Özendiğimiz ve güzellediğimiz her ne var ise, bize bulunduğumuz yerin armağanıymış meğer dedim. Karşı kıyıları hala çok güzel görürüm.
Ama bulunduğum kıyılarımı severim hep.


473 kez okundu. Yazarlar

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın

Yazarın diğer yazıları

GEÇMİŞ ZAMAN KUCAKLAŞIR GELECEĞİYLE -67- - 23/01/2024
GEÇMİŞ ZAMAN KUCAKLAŞIR GELECEĞİYLE -67-
GEÇMİŞ ZAMAN KUCAKLAŞIR GELECEĞİYLE -66- - 19/01/2024
GEÇMİŞ ZAMAN KUCAKLAŞIR GELECEĞİYLE -66-
GEÇMİŞ ZAMAN KUCAKLAŞIR GELECEĞİYLE -65- - 16/01/2024
GEÇMİŞ ZAMAN KUCAKLAŞIR GELECEĞİYLE -65-
GEÇMİŞ ZAMAN KUCAKLAŞIR GELECEĞİYLE -64- - 12/01/2024
GEÇMİŞ ZAMAN KUCAKLAŞIR GELECEĞİYLE -64-
GEÇMİŞ ZAMAN KUCAKLAŞIR GELECEĞİYLE -63- - 09/01/2024
GEÇMİŞ ZAMAN KUCAKLAŞIR GELECEĞİYLE -63-
GEÇMİŞ ZAMAN KUCAKLAŞIR GELECEĞİYLE 62 - 05/01/2024
GEÇMİŞ ZAMAN KUCAKLAŞIR GELECEĞİYLE 62
GEÇMİŞ ZAMAN KUCAKLAŞIR GELECEĞİYLE -61- - 02/01/2024
GEÇMİŞ ZAMAN KUCAKLAŞIR GELECEĞİYLE -61-
GEÇMİŞ ZAMAN KUCAKLAŞIR GELECEĞİYLE -60- - 29/12/2023
GEÇMİŞ ZAMAN KUCAKLAŞIR GELECEĞİYLE -60-
GEÇMİŞ ZAMAN KUCAKLAŞIR GELECEĞİYLE -59- - 26/12/2023
GEÇMİŞ ZAMAN KUCAKLAŞIR GELECEĞİYLE -59-
 Devamı