Yıl baya bi evvel... ya 1986 yada 1987... 

Beyoğlu'ndaki La villa diskotek zeminden on on iki yüksekçe ahşap basamakla çıkılan, zemin üzeri birinci katta.. lüks ve pahalı izlenimi mütevazi tabelasından ayrıymış gibi duruyordu. Daha kapısından içeriye adım atıldığı anda soldaki ahşap ve çok şık vestiyer inanılmaz etki yaratıyordu insanın üzerinde. 

Vesyiyerde itina le asılı palto, şemsiye ve fötrler, pirinç askılıklarının hemen üzerinde, gene pirinç rakamlarla bezeli idi.. vestiyerdeki eşyaların askı düzeninde de bir simetri göze çarpıyordu.. vestiyerin en dış taraflarında siyah ve lacivert pardesüler ve fötrler, her iki taraftan içe doğru kahverengi pardesü fötrler, daha içte açık kahverengiler, sonra hardal renkliler, en içte de uçuk griler.. uçuk grilerin birbirlerine yanaştıkları on beş santim kadar olan boşluk ise baştan aşağı parlak yaldızlı.. insan orayı görünce kendisini karanlık bir geceden aydınlık bir koridordan ilerleyip, bol ışıklı bir sahneye gidiyor gibi hissediyor. Yüksekçe basamaklı ahşap merdivenlere tırmanılmaya başlandığı an duvarlarda çok güzel halılar mevcut.. koyu bordo halılar.. ama içlerinde bolca yıldız parıltısı var.. merdivenden çıkarken feraha gidiyorsun hissi oluşuyor. 

Yüksekçe olan ahşap basamaklar çıkarken rahatsızlık vermiyor.. har basamak parlak vernikli, cam gibi.. yukarıya ulaşınca çok açık mavi duvar boyası ve bu boyalardan yıldızımsı parlayan samua mavi yaldızlar.. ara ara koyu turkuaz parlak noktacıklar.. bu küçük mekana muhteşem bir genişlik hissi veriyor bu renkler.. pencereleri de bu duvar boyalarının özelliğinde çok gösterişli kadife perdelerle kaplı.. tavanda çok sayıda parlak ışık var.. mekanda üç adet bina kolonu da aynı şekilde boyanıp yaldızlanmış.. ve otuz santimlik aynalarla, küçük kare masalardan yirmi santim kadar yukardan çepeçevre sarılmış. Bu da kolonların içerde yarattığı görüntü kirliliğini önlediği gibi, ayrı bir ferahlık vermiş. Küçük bir sahne var mekanda.. sahnenin tam orta tepesinde küre gibi yaldızlı renk renk bir top dönmekte.. bu toptaki renkler diskoteğin her yanını hareketlendirmekte. 

Ayrıca bu topun her iki dış yanda bir buçuk metrelik mesafelerde hareketli iki ışık kaynağı var.. bunların biri kırmızı iken diğeri lacivert oluyor.. renkler uyumlu uyumlu değişkenlik gösteriyor.. bazen biri fıstık yeşili oluverirken diğeri bordoya dönüşüyor.. oynar başlıklı karemsi olan bu ışıklar mekanın içerisini dama tahtası gibi, kare kare ve renk renk boyayıveriyor.. sahnenin küçük yarım dairesinin yönü masalara bakıyor.. bu yarım daire mavi boyalı.. tam arkası ise diskoteğin mutfağı.. veya barı.. çok aydınlık sarı kristallerin sapsarı ışıltılı aydınlığında çalışanların içkileri hazırlayışları rahatça görülüyor.. ve bu alandaki garson ve komi hareketliliği mekanın işinin iyi veya zayıf olduğunu müşterilerine gösteriyor.. sahnenin hemen önünde, yarım dairenin tam orta hizasında, sahneden yarım metre kadar uzakta tek masa var.. diğer masalar iç mekana göre en iyi şekilde konumlandırılmış.. bütün masaların boyu aynı.. kare biçimli.. iki kişinin anca oturabileceği, tabureleri de yüksekçe olan samua mavisi lüks masalar.. en öndeki masaya Cevdet amca oturuyor.. baş garson hemen masanın başında.. arkadaki beri kısmına parmak işaretleri ile direktif veriyor.

Bütün çalışanların gözü Cevdet amcada. Masaya iyice yaklaştım... ve... merhaba Cevdet amca, ben Meriç Tunca, Tunca'nın oğluyum.. hani size kozlar yayla kahvemizde hizmet eden kişiyim.. der demez elini öpüveriyorum.. müşteriler dahil herkes şaşkın.. Cevdet amca beni kucaklıyor ayağa kalkıp.. iki yangımdan öpüyor.. masanın sağ yanına bir işareti ile bir tabure getiriyorlar, beni oturtuyor Cevdet amca.. kristal bardakta iki adet buzlu viski koyuluyor önümüze.. bordo porselenlerde hiç bilmediğim çerezler geliyor.. Cevdet amcam usulca masaya vurup bardağını, sağlığına oğlum, yarasın diyor.. ilk yudumlarımızı içiyoruz. Babamın da, Süleyman amcanın da selamı var diyorum.. Şentürk Süleyman mı diyor.. evet diyorum.. gülümsüyor.. oğlum şimdi İbrahim Tatlıses sahne alacak.. onu izledikten sonra birlikte beyaz saraya geçelim uzun uzun sohbet edelim diyor.. o ana kadar beyaz sarayın neresi olduğunu bilmiyorum.. ama olur diyorum.. İbrahim Tatlıses sahne alıyor biz daha susmadan.. müziğiyle geliyor. 

Cevdet amcayı özenle selamlıyor şarkısını söylerken.. gözleriyle karşılık veriyor Cevdet amca... ilk parçası bitince baş garson bana bir peçete veriyor sert dokulu ve çevresi bordo renkli.. ortada la villa yazılı samua mavi.. birde kalem uzatıyor bana.. Cevdet amca bir istek yaz gönderelim İbrahim'e diyor.. İbrahim Tatlıses'e el işareti yapıyor.. peçeteye domdom kurşunu yazıyorum . İbrahim Tatlıses'e veriyorum... peçeteye yazıma bakıyor, okuyamıyor benim kötü yazımı.. menajerine sesleniyor mikrofonundan.. Allah senin cezanı verecek menacer diyor.. oku şu istek parçasını diyor.. menajer kulağına söyleyince.. güzel kardeşim ve değerli büyüğümüz Cevdet bey için geliyor... domdom kurşunu diyoruz diyor.. ve başlıyor çalgı.. bu parça biter bitmez Cevdet amca kalkıyor.. kalkarken sen otur izle.. ben seni biraz sonra arabamla aldıracam oğlum diyor.. çekinme.. mekanın sahibi sensin şu andan itibaren diyor.. ne canın çekerse onu söyle diyor.. başgarsona iyice tembihliyor.. oğluma iyi bakın!!! Kusur etmeyin!!!! İçimden şöyle diyorum.. ah Süleyman amcam.. beni nerelere gönderdin sen böyle.. gülümsüyorum... İbrahim Tatlıses için baş garson benim adıma otuz şampanya açtırıyor... korkuyorum.. İbrahim Tatlıses bir duble rakıyı sevinçle benim gözlerimin içine bakarak içerken...