Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi3
Bugün Toplam43
Toplam Ziyaret841437
Takvim
Saat
KÜNYE
MUT'TAN HABER GAZETESİ
Kurucusu: Sıtkı SOYLU
İmtiyaz Sahibi: Ali Yaver SOYLU
Yazı İşleri Müdürü: Halil SÖYLEMEZ
Tel: 0324 774 13 69 
www.muttanhaber.net
e-mail:
aliyaversoylu@hotmail.com
U
ETS : 15016-10186-48762
Muhsin MANAV
muhsin33_1@hotmail.com
AŞŞA YELİ
31/07/2019
Merhaba,
            Sıcak hava günleri sona doğru yaklaşıyor. Her yıl maruz kaldığımız azgın sıcaklar yine iş başında. Ağustos'un adı çıkmış. Asıl sıcak temmuzda oluyor. Ağustos'a giriş yapmak üzere olduğumuz bu temmuzun son gününde yine sıcak, çok sıcak ve pis sıcak. Klasik olarak yarından sonra ağustosun yarısı yazdan yarısı kıştan muhabbeti de yapılır. Ağustos'un tek bir günü bile kıştan sayılmaz. Eskidenmiş o. Hatta o kadar eskidenmiş ki; Kara bahtım, Kem talihim isimli türküde “ağustosta suya girsem balta kesmez buz olur” şeklinde bir güzelleme yapılmış. Hakikaten o nasıl bir kara bahtmış ki su biranda buza dönüşüyor. Biraz düşününce aslında bunun iyi bir şey olduğunu anlıyorsunuz. Siz suya girip serinlemek isterken bahtınız size buz sunuyor. Zaten bizim türkülerimizde o kadar çok gizem var ki; harbiden söylediği şeyi mi anlatıyor yoksa mecaz mı yapıyor diye ayırmaya çalışsak yolda kalırız. Bir kaç örnekle konuyu pekiştirelim. Neden kondun a bülbül kapımdaki asmaya/Ben yarimden ayrılmam götürseler asmaya”…asmadan söğüde geçelim mesela; ”Manda yuva yapmış söğüt dalına/Yavrusunu sinek kapmış gördün mü?” Eski evin merteği/ben istemem ortağı/hatta Bugün ayın onudur, yüküm buğday unudur gibi dizelerin İstiklal savaşı esnasında yazıldığı düşünülürse bu türkülerden çok rahat bir Enigma veya Rebecca kıvamında gizemi şifrelere saklayan filmler çıkabilir aslında.
Çok eskiden, yalnızca TRT aracılığı ile türkü dinlediğimiz yıllarda, ”çekemedim akça kızın göçünü ”diye başlayan türkü veya bozlak tarzı bir esere denk gelmiştim. Akça kızın mercan dişli, döşünü dövecek kadar uzun sırma saçlı olduğunu anlamıştım da o sondaki göç kısmını başka türlü anlamıştım çocuk aklımla. O dönem aklımda kalan türkücüleri şöyle bir düşündüğümde Recep Kaymak, Şakir Öner Gülhan, İzzet Altınmeşe, Ali Ekber Çiçek isimleri simaları ile canlanıyor gözümde. Sonra Selahattin Alpay, Alirıza Gündoğdu vardı. Kadın türkücü olarak Can Etili ve Bedia Akartürk'ü anımsıyorum. Bu günlerde olduğu gibi istediğimiz zaman izleme şansımız yoktu ama tek kanallı televizyonda akşam hangi sanatçının hangi şarkıyı söyleyeceği, hangi türküyle sesleneceği o gün çıkan bütün gazetelerde yazardı. İşte böyle programlı ve tekdüze geçen günlerde radyonun da yardımı ile türkü ve şarkılara aşinalık kazanmıştı kulaklarımız. İlginç sözlerden bahsedelim yine. Hiç anlamazdım bir insanın “tek tek basarak, bade süzerek ve de inci dizerekten “bir yerden bir yere gitmesini. Dam üstünde un eler, tombul tombul… dizeleri veyahut indim derelerine bilmem nerelerine, kaytan bıyıklarımı…. gibi üstü kapalı mesaj veren türkülerden pek arlanmazdım ama, ”soyun da gir koynuma, terim ilaçtır benim” dizesini duyunca utanırdım nedense. Ama on beş yaşında da Nazife de hanıma doyum olur mu diye türkü çınlasa bile aklıma bir şey gelmezdi. Gerçi sonra sonra “şimdiki kızlar ne hoş olur kucakta” diye söylenen türkü posası şeyler de çıktı ama ilgimi kaybetmiştim artık. Çünkü popüler müzik diye bilinen, ama o zamanlar Türk Hafif Müziği, ya da Türkçe sözlü hafif müzik denilen tür korkunç bir değişim geçirmeye başlamıştı. Gerçek anlamda sanatçı olarak kabul ettiğimiz Hafif Müzik icracılarının yerini artık şarkıcılar almıştı. Her gün onlarca yeni şarkıcı çıkıyor, bunların yarısı “albüm” adını verdikleri sözde eserlerini “bu çalışmamızda…” diye başlayan sözlerle anlatıp, hepsi birbirine benzeyen müzik ve düzenlemelere yazılmış aptal sözleri şarkı diye söylüyorlardı. Bu kaotik düzende herkes kısa süreliğine meşhur oluyordu.
Uzun süre izledim, değişmiyor ve değişeceğine dair ışık vermiyordu. Yaklaşık on iki yıldan beri yeni çıktı diye bana dinletilen ve benim tekrar dinleme isteğimi harekete geçiren şarkı/türkü sayısı onu geçmez. Kulağım da gönlüm de hep eski şarkılarda. Boşuna dememişler “ne varsa eskilerde var diye. Bu yüzden eski, ama eskimeyen bir deyişle yazıyı noktalayalım: Aşşa yeli çıksa biraz serinleyecek amma heç esmiyor arkadaş heç…
Afiyet olsun.


2459 kez okundu. Yazarlar

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın

Yazarın diğer yazıları

ESKİDENDİ - 29/06/2022
ESKİDENDİ
FAŞİZMİN YALDIZLI CİLASI - 08/06/2022
FAŞİZMİN YALDIZLI CİLASI
UCUBELERİN MAYIS DANSI - 01/06/2022
UCUBELERİN MAYIS DANSI
BİDON UMUDU - 25/05/2022
BİDON UMUDU
ZEKİ MUHALEFETİN ÖZELLİKLERİ - 18/05/2022
ZEKİ MUHALEFETİN ÖZELLİKLERİ
OSMAN GEZEMEZ OLDU - 27/04/2022
OSMAN GEZEMEZ OLDU
SOYLU BİLGE - 30/03/2022
SOYLU BİLGE
RETİNA MESELESİ - 09/03/2022
RETİNA MESELESİ
ŞUBAT YAZISI - 02/03/2022
ŞUBAT YAZISI
 Devamı