Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi5
Bugün Toplam35
Toplam Ziyaret841429
Takvim
Saat
KÜNYE
MUT'TAN HABER GAZETESİ
Kurucusu: Sıtkı SOYLU
İmtiyaz Sahibi: Ali Yaver SOYLU
Yazı İşleri Müdürü: Halil SÖYLEMEZ
Tel: 0324 774 13 69 
www.muttanhaber.net
e-mail:
aliyaversoylu@hotmail.com
U
ETS : 15016-10186-48762
Muhsin MANAV
muhsin33_1@hotmail.com
YAYLA KOKUSU
01/07/2020
Merhaba,
Bütün yıl hazırlanılan sınavların sonuncusu da geçtiğimiz hafta sonu yapıldı ve bitti. Şimdi sıra sıcaklardan bahsetmeye geldi. Havalar bu yıl geçte olsa memleket normallerinde ısındı. Bu sıcaklar ekim başına kadar devam eder. Demedi demeyin. Yakın zamanda yayla muhabbetleri de başlar. Gerçi gerçek yaylacılar nisan ayında çıkıp kasım sonunda inerler yayladan. Bu sene bu virüs yüzünden evde kalmış olabilirler. Yine de yaylaya çıkınca kış gelene kadar inilmemesi taraftarıyım. Hatta evin şartlarını ve donanımını kışa uygun hale getirip kışın da zaman zaman yaylada kalmak gibi bir hayalim var. Kısacası sürekli yaylada olup gerekmedikçe Mut'a gelmeyeyim diye düşler dururum.
Ama yıllardır, yaylaya sadece hafta sonları gidebiliyorum. Eski zamanlarda,çocukluğumda ,sabahları “Bayır Fırını” na pide almaya giderken hava çok soğuk olurdu. Bir de günlerce süren bir rüzgar ve sürekli uğuldayan tepeler var aklımda .Büyüklerimiz bu Sertavul “deli” zaten derlerdi. Şimdi sabahları o soğuklar yok. O soğuğa yakın soğuklar ise anca kasım ayı geldiğinde falan oluyor. Bu küresel ısınma denilen şey kutupları bile ısıtırken, bizim yaylayı pas mı geçecekti? Ucundan kıyısından dokunup havayı ısıtmaya başladı gereksiz şey.
Bir de yaylaya ilk çıktığımızda burnumuza gelen, sonra alışınca fark edemediğimiz bir kokusu olurdu yaylanın. Göç yükünü taşıyan araba evimizin olduğu sokağa girdiğinde o koku güçlü bir şekilde dolardı genzimize. Dar toprak yol, kış mevsiminde oradan geçen büyük tekerlekli arabaların çamurluyken bıraktığı izlerle dolu ve engebeli biçimde Güldür'e kadar uzar giderdi. Yolun ortasında yeşeren otlar ve illa ki avar sulama suyunun yolun içinde kendine bulduğu mecradan kayıtsızca ve minyatür bir nehir edası ile akması unutulmaz. Bu ambians içinde dere kıyısında açan ve birer kılıç gibi yukarıya doğru uzayan yeşil dikenlerin uçlarında pembe çiçekler belirirdi. Bu dikenlerin dibinde yeşil yaprakları toza bulanmış gibi duran yarpızlar keskin kokularını belli ederdi daima. Biraz daha geride tüylü ince saplarının üzerinde adını bilmediğim mor çiçekler kendi kokularını kokteyle dahil ederlerdi. Suyun kıyısından uzaklaştıkça nemi azalan toprakta sarı bir çiçek büyürdü. Papatya gibiydi, lakin papatyanın aksine ortası beyaz, yaprakları sarıydı. Bazı bilmiş çocuklar bunun hatmi çiçeği olduğunu söylerlerdi.Aynı çocuklar yarpızın da yabani nane olduğunu iddia ederlerdi. Bu yarpızların üstünde uğur böceğinin yemyeşil olan versiyonları gezerdi. Yeşil rengi o kadar parlaktı ki gece fosfor ve ışık yaydıklarını düşünerek bir çok böceği toplayıp şişeye koyup, ölmelerine neden olmuştuk çocuk aklımızla. Şimdi aklımda kaldığı kadarıyla;kekik familyasından olduğunu anladığım bir çok otun, çiçeğin, tozlu gibi görünen tüylü yapraklarından ve dokunduğunuzda kendisini salan güzel kokuların karışımından tarifsiz bir koku çıkardı ortaya. Yaylanın kokusu. Ve bu çiçeklerin üzerinde rengarenk kelebekler uçuşurdu. Küçük eflatun kanatları olan, sanki daha büyüyecekmiş gibi duran mini kelebeklerden,beyaz kanatlarının her birinde iki nokta olan büyük kelebeğe, kanatlarındaki deseni ve renk uyumunu anlatmaya kelimelerin yetmeyeceği,siyah,turuncu ve mavi karışımını Picassoyu kıskandıracak kadar güzel sergileyen diğer kelebeklere varana kadar. Şimdilerde kalmadı onlarda. Uzaklarda, nispeten insansız, gürültüsüz yerlerde rastladım en son o küçük eflatun kelebeklere.Büyükler zaten hiç gelmez oldu.
Ya kuşlar? Serçe hep vardı, yine var. Göğsü sarı tüylerle kaplı sinekçiyi görmez oldum. Kuyruk sallayan nerelere gitti acaba? Gökyüzünde dolanıp duran kargalar bile azaldı. Yakından görmek için tepelere tırmandığımız şahin, doğan, atmaca gibi alıcı kuşlar da görünmez oldular. Rüzgarın iyice delirdiği zamanlarda ortaya çıkan ve sonra birden bire ortadan kaybolan kırlangıç sürüleri de yok artık.
Bu yüzden, ya da bunların da yüzünden sevdiğim o koku yok artık yaylada. Çekip gitme duygusuna kapılmalarına neden olduğumuz bitkiler ve hayvanların alıp gittikleri sadece kendileri değil, yaylanın ruhuymuş meğer. Yaylaya ait ne varsa hepsinin geri dönmesi dileğiyle…
Afiyet Olsun


2367 kez okundu. Yazarlar

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın

Yazarın diğer yazıları

ESKİDENDİ - 29/06/2022
ESKİDENDİ
FAŞİZMİN YALDIZLI CİLASI - 08/06/2022
FAŞİZMİN YALDIZLI CİLASI
UCUBELERİN MAYIS DANSI - 01/06/2022
UCUBELERİN MAYIS DANSI
BİDON UMUDU - 25/05/2022
BİDON UMUDU
ZEKİ MUHALEFETİN ÖZELLİKLERİ - 18/05/2022
ZEKİ MUHALEFETİN ÖZELLİKLERİ
OSMAN GEZEMEZ OLDU - 27/04/2022
OSMAN GEZEMEZ OLDU
SOYLU BİLGE - 30/03/2022
SOYLU BİLGE
RETİNA MESELESİ - 09/03/2022
RETİNA MESELESİ
ŞUBAT YAZISI - 02/03/2022
ŞUBAT YAZISI
 Devamı